15:49 - SESAM’da Mehmet Ergin Soyarslan Güven Tazeledi: 21. Olağan Genel Kurul Sonuçlandı
14:00 - Çanakkale Film Festivali’nde İlk İki Gün Tamamlandı.
17:26 - Meridyen Terapi ve Hacamatla Gelen Sağlık:
18:00 - Uluslararası Sağlık Turizmi Federasyonu’ndan Suudi Arabistan’a Önemli Atama
18:04 - “Gelecek Partisi’nden Uluslararası Sağlık Turizmi Federasyonu’na Ziyaret”
10:18 - İsrail katliama devam ediyor! Binaya hava saldırısı: 17 ölü, 40’tan fazla yaralı
17:15 - Ahmet Cihad Öztürk, Uluslararası Sağlık Turizmi Federasyonu Katar ve Ortadoğu Başkanı Olarak Atandı
23:46 - Putin imzayı attı! Rusya ‘işkence’ sözleşmesinden çekildi
23:22 - Son dakika | İkinci kez seçildi, mazbatayı aldı! Özgür Çelik’ten ilk açıklama:
19:54 - Beyaz Saray Trump’ın Gazze planını paylaştı! “Netanyahu planımızı kabul etti”
Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya…
Toplum olarak hepimiz her şeyden şikayetçiyiz. Pek de düzletmek için bir şeyler yaptığımız söylenemez. “Hayattır akışında yaşayıp gidiyoruz”diyoruz.
Çocuklarımızı büyütmeye çalışırken onların eğitimine ve kişisel gelişimlerine çok önem veriyoruz. Çağımız, teknoloji dönemi çocuklarımızın eline neredeyse doğduğu gün teknolojiyi verdik. Biraz da kendimiz rahat edelim diye. Çünkü sadece elinde teknoloji varken rahat yemek yiyordu, ağlamıyordu ve oturuyordu. Hatta okuma yazma bilmeden cep telefonunu kullanması bir zeka göstergesiydi bizim için.
Oysaki teknolojinin zaman içerinde dikkat eksikliğine, otizme ve beyine etki ederek düşünme becerilerini gerileteceğini öğrendiğimizde artık çok geçti. Çocuklarımız birer bağımlıya dönüşmüştü.
Bugünün anne babaları “Y” ve “Z” kuşağının bir bölümü. Z kuşağı teknolojinin içine doğarken biz Y kuşakları dijital melez olarak şanslı sayılırız.
Şimdiki neslin adı “Alfa Kuşağı” onlar için her şeyin kursu var. Okuma kursu, yüzme kursu, dikkat kursu, okuduğunu anlama, piyano, okul özel dersleri, spor, sanat vs. Sosyalleşip, oyun oynamak için bile farklı bir mekana gitmek zorundalar.
Bizler sokakta oynayan tayfaydık hatta o kadar çok kaptırırdık ki kendimizi havanın karardığını unuturduk.
Kendi oyunumuzu kendimiz yaratırdık. İletişim aracımız bazen ev telefonu bazen de balkonun önüne gelip çılgınca arkadaşımıza seslenmekti. Bir araya geldiğimiz zamanlarda hep beraber olmayan telefonumuza bakmadığımız için yaşımızın gereği ne ise; konuşmak, oyun oynamak, bazen dertleşme, bazen beden, bazen akıl oyunları… Okey ve tavla dönemsel olarak vazgeçilmezimizdi.
Ama esas olay oyunlarımızdı. Şimdiki neslin pek bilmediği oyunlar.
İp atlamak; karşılıklı iki kişinin belli bir oranda kesilmiş lastik ipin içine geçip çeşitli kurallara göre oynanan oyun. Hiperaktiviyete karşı birebir çok enerji harcayan çocuk erkenden uyur.
İp atlamak; karşılıklı iki kişi ipin uçlarına geçer, ipi sallar ve ortadaki oyuncunun ipe takılmadan oynaması beklenir. Odaklanıp doğru yerden atlaması gerekir ki yanmasın.
Çizgi oyunu; yere tebeşirle bir sistem çizilir seviyeye göre taşı doğru yere atıp hangi seviyedeysen o seviyeye basmadan taşı alıp, geri çizgi sisteminden çıkarman gerekliydi. Odaklanma ve vücut kontrolü.
El de ip oyunu; bir kişi eline ipi belli kurala göre takar diğeri ondan ipi bozmadan almaya çalışır. Biz fark etmezdik ama hem ince motor becerilerimiz hem görsel algımız çalışırdı hem de dikkatli almazsak yanardık.
Topaç oyunu; hem ince motor hem dikkat oyunudur.
Yakan top; takımlar oluşturulur, iki kişi karşılıklı geçer ve ortada kalan oyuncuları odaklanarak topla vurmaya çalışır.
Renkli istop; bir kişi ebe seçilir. Ebe topu havaya atarken bir renk söyler, diğer oyuncular o rengi bulmaya çalışır. Bulamayanı eğer vurursa ebe değişir. Renk tanıma, koşma etrafı hızlıca inceleyip istenen rengi bulma.
Kulaktan kulağa oyunu; birkaç kişi bir araya gelir. İlk baştaki bir cümle söyler sondaki de aynı cümleyi doğru bir şekilde söylemek zorundadır. Doğru söylemek için dikkatli dinlemek zorundasın. İşitsel öğrenmeyi açan en iyi oyunlardan biridir.
Sokak arası oynanan renkli bilye, çift kale maç, sıkıntıdan öylesine oynanan 5 taş oyununu ( inanılmaz refleks geliştirir)söylemiyorum bile.
Gördüğünüz gibi çocuklarımızın kurs kurs gezip edindiği deneyimleri biz sokakta kendiliğimizden oyun oynarken öğrendik.
Hep beraber yenen akşam yemekleri, okul zamanı okul ve ders, tatil zamanı gerçekten tatil yapılan, aile büyüklerine cevap verip, üslup bozukluğu ve saygısız davrandığımızda güdümlü terliği yediğimiz zamanlardı.
Şimdi bakıyorum da herkes kendi odasında aile içi iletişimin olmadığı, birlikte akşam yemeği bile yenemeyen bir dönemdeyiz. Çocuğun psikolojisi bozulmasın diye geçtim güdümlü anne terliğini nasılsın diye bile soramıyoruz artık. Aileler her ne kadar bu durumun farkında olsa da hayat koşulları sebebiyle ne yazık ki bazı şeylerde eksik ve verimsiz kalabiliyor. Bunları tamamlayabilmek için rahatça güvenip sokakta, site içine bile güvenemeyeceğinden kurs kurs gezmek zorunda kalıyorlar.
Çocukların gittikleri yerin adı; özü eğlence olsa da kurs adı taşıdığından ne yazık ki buralara bile gitmek istemiyorlar. Çünkü bir sınırlama özgürlüklerine ket vurulma durumu var.
Biz Y Kuşağı bu şartlarda büyümüşken şimdi ki zamane çocuklarına baktığımda, doğal olan hiçbir şeyi yaşayıp,yiyemediklerinin farkına vardıkça çok üzülüyorum.
Şimdi sormadan edemiyorum.
Bu dünyayı biz büyürken mi kirlettik, yoksa son en temiz zamanına mı denk geldik?
Saygılarımla,
Süreyya KOCADAĞ
Uzm. Aile Danışmanı- DEHB Eğitmeni
Eğitim Danışmanı