10:34 - Tolga Sarıtaş: Zeynep’in o hareketine eriyorum
08:25 - Fidan’dan F-16 alımı için açıklama!
20:45 - Bitcoin’den yeni bir rekor!
17:28 - Zelenskiy: ‘Hepsini kullanacağız’
17:24 - Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç’a ev hapsi cezası verildi!
20:09 - Doktor, hastayı taciz etti
20:07 - “Bugün Nevzat Bahtiyar da suçsuz olabilir”
17:03 - Bu defa da ‘özel tıp merkezi’ skandalı!
23:06 - ABD Kongre binasında hareketli anlar!
10:10 - Öcalan çağrısıyla gündem yaratan Bahçeli’den yeni hamle.
“Eskiden biz böyle miydik?” sorusu ile başlamak istiyorum.
Bu soruyu kendime de sorduğumda çocukluk yıllarım gözümün önüne geldi. Ailemin maddi durumu ve yaşam standardımızı bir düşündüm. Genel duruma göre maddi gücü normal sayılabilecek bir aileye sahiptim. Her şey yeteri kadar vardı öyle çılgın bir tüketim hali yoktu. Bir şey ihtiyaç olmadan alınmazdı. Bir şeyler bozulduğunda veya yıprandığında tamir etme yoluna gidilirdi, eğer olmuyorsa yenisi alınırdı.
Okul açılırken, bir kışlık ayakkabı, bir de spor ayakkabı alınırdı. Yaz döneminde de sandalet, terlik veya mevsimine göre beğendiğim bir ayakkabı. Daha fazlasını istemezdim yoksa istemeyi bilmezdim bilmiyorum. Ailemden taleplerim hep sadece ihtiyacım doğrultusunda olurdu. Fazla bir şey istediğimde de “bak bu var bunu kullan veya daha yeni aldık biraz daha kullan eskisin öyle alırız” cevabını alırdım. Bir üründen maksimum faydayı alma dönemiydi.
İstediğimiz olmadığı zaman aileye sitem etme, küslük yapma gibi bir şansımız asla yoktu. Aileye itaatin ve saygının fazlaca olduğu bir dönemdi. O dönemde; o yaşam koçlarının “en değerli sensin, teksin ve biriciksin, her şeyin en güzeline layıksın, senden sonrası tufan” deyip egomuzu kabartma gibi bir durumu da yoktu. Bu sözlerin de bize altı boş bir özgüven aşıladığını düşünüyorum.
Şimdi bakıyorum, kendimden yola çıkıp toplumu gözlemliyorum. Kişilerin maddi durumu iyi olsun veya olmasın çılgınca her şeyi tüketip kullanıp atıyoruz. Bize yüklenen gereksiz özgüvene de güvenerek her şeyin en pahalısı en iyisidir düşüncesi ile gidip en yüksek bedelli ürünü alıyoruz. Bir ürünün işlevinden ve kalitesinden ziyade “markasına” bakıyoruz.
En yeni marka telefon kullanmayı, kolay para kazanmayı, yüksek katlı bir dairede oturmayı, tasarım kıyafetler giymeyi, pahalı spor araba kullanmayı sosyal saygınlık ve statü olarak görmeye başladık. Bu dönem bir geçiş dönemidir. Zamanla toplum kendini yeniden tamir edip aslına dönecektir. Bu tür maddi unsurların geçici olduğunu, esas olanın, bilgiyi işleme becerisi olduğunu, kullandığımız telefonların ve şimdiki değer verdiğimiz şeylerin sadece yaşamamız için gerekli ihtiyaç olduğunun farkına varacağız. Bu bilinç haliyle birlikte toplum zaman için kendi revizyonunu yapacaktır. Sonuçta değişmeyen tek şey “değişimdir.”
Artık hemen hemen her şeyi çok hızlı ve çabuk elde ettiğimiz için değeriyle birlikte verdiği hazda çok çabuk tükeniyor. Bunula birlikte hemen yeni bir şeyi tüketme ve haz arayışına giriyoruz. Sonrası bir çıkmaz, sürekli farklı mutluluk arayışı olarak gider.
Bizim dönemde kaanat etme diye bir durum vardı. Çünkü hepimizin ailesi aynı düşünce şeklindeydi. Olanla yetinebilmekti olay. Amaç; her zaman daha iyisi tabi ki. Daha iyisi ancak elimizdeki kullanılamaz hale geldiğinde alınmalı diye düşünüyorum.
Bizler kanaat etmeden, hep daha fazlasını isteyerek ,eder-değer ilişkisini sorgulamadan harcama yapar hale geldik. Bu harcamaları da toplumun genelinin nasıl yaptığı belli; borçlanarak.
Borçlanmak demek; yıllarını, aylarını ipotek altına almak demektir. Hele bir de bu durumu alır almaz hevesimizin kaçacağı durumlarda yapıyorsak, emeğimizin, zamanımızın ömrümüzün bir bölümünü nasıl da boşa harcıyoruz.
Bir daha kaanatkar bir dönem yaşar mıyız bilinmez. Geçiş dönemi belki açlık noktalarımızı doyurma dönemine denk gelmiş demek ki. Piyasada bir ürünün her çeşidinden bol bol bulunmakta. Herhangi bir kıtlık hali mevcut değil. Düşünerek alış veriş yapmak için bir çok sebebimiz var.
Haz ve açlık noktalarımızı doyurduktan sonra elbette bilinçli tüketici haline geleceğiz. Ebeveynler olarak da bizden sonraki kuşağa tüketimi doğru yapmanın ilkelerini öğreteceğimiz, sahip olduklarımızın değerini bilip ( kötü kullanmadan),doğru tüketim anlayışını aktaracağımız günlerin kısa süre içerisinde göreceğimizi düşünüyorum.
Saygılarımla,
Süreyya Kocadağ
Sosyolog
Uzm. Aile Danışmanı- Dikkat Eğitmeni
Eğitim Danışmanı