17:26 - Altının hızı kesilemiyor! Yeni rekorunu kırdı
13:43 - Narin Güran cinayetinde anne ve babaya tutuklama talebi
13:35 - CENGİZ ZIYPAK: Yıllardır hasret kaldığım sanat dolu yaşama kavuşmuş oldum
13:31 - Borsa, döviz, altında yön nereye kayıyor?
13:13 - Murat Uygur’un Yönetmenliğini Yaptığı Film Sinemalarda Yoğun İlgi Gördü
11:21 - Erdoğan, Özkan’a manevi tazminat davası açtı
10:45 - Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tan dikkat çeken ‘Atatürk’ mesajı!
17:48 - İzmir’de Nostalji Rüzgarı: Retrobüs Grubu Tarihi Havagazı Fabrikası’nda Coşturdu
14:39 - Transfer tahtası bir açıldı pir açıldı! Fatih Erbakan bu kez çok kızacak!
Temel bir soru ile başlayalım isterseniz, “stres” nedir?
Stres, aslında biz doğmadan beynimize yerleştirilmiş normal bir fonksiyonumuzdur. Bitkilerde de bu kod var mı bilmiyorum ama galiba beyni olan tüm hayvanlarda bu fonksiyon var. Bir tehlike anında bizi ölümden Koruyan ve istem dışı devreye giren, tehlike geçince devreden çıkan bir fonksiyon. Yani bizim kararımızla devreye giren veya devre dışı bırakılan bir fonksiyon değil. Hayvanları izlerseniz, bir tehlike anında nasıl pusuya yattıklarını ve ardından ya saldırıya geçtiklerine ya da kaçtıklarına tanık olursunuz. Bu durumu sağlayan, stres fonksiyonudur, ya zaferle ya ölümle sonuçlanır. Bu da hayvanlarda birkaç dakika içinde sonuçlanır.Hayvanlardan farklı olarak, stres insanlarda bedenin veya zihnin bir tür baskıya veya gerginliğe tepki verdiği bir durumdur. Bu tepki fiziksel, duygusal veya zihinsel olabilir ve genellikle çevresel faktörler veya içsel düşüncelerden kaynaklanır. Burada vurgulamak istediğim nokta, içsel faktörler yani düşüncelerin bizi stres moduna sokmasıdır. Endişeler, evhamlar, üzüntüler uzun süre bizi stres modundatutarsa içinde bulunacağımız alarm modu, bedenimizi yıpratır, yüksek kan basıncına, şeker hastalığına ve hatta felç veya kalp krizi geçirmemize neden olur.
Strese davetiye çıkaran faktörler nelerdir?
Bu faktörler kişiden kişiye değişebilir, ancak genellikle yoğun çalışma temposu, ilişki sorunları, maddi sıkıntılar, sağlık sorunları, zaman baskısı, belirsizlik ve kontrol kaybı gibi durumlar stresi tetikleyebilir. Daha doğrusu, bunları bitmeyecekmiş gibi algılıyorsak, bu duygu bizi strese sokabilir. Bu saydığım faktörleri yaşayıp da motive olanlar da var. Önemli olan, bu faktörlerin, bu yaşananların bizim beynimizde nasıl algılandığıdır. Sıkışıp kalmışlık, stres yaratır. Oysa bunların bir gün biteceğini, hatta sonlandırmanın kendi ellerinde olduğuna inananlar, bu şartlar altında stresten uzak kalabilmektedir.
Stresin psikolojik ve biyolojik etkileri nelerdir? Ya da böyle bir ayrım yapılabilir mi sizce?
Evet, bir ayrım yapılabilir çünkü stres hem zihinsel hem de bedensel sağlık üzerinde etkilere sahiptir. Psikolojik etkiler arasında endişe, depresyon, konsantrasyon bozukluğu ve uyku problemleri gibi durumlar bulunurken, biyolojik etkiler arasında yüksek kan basıncı, sindirim sorunları, bağışıklık sistemi zayıflaması ve kalp hastalıkları gibi fizyolojik yanıtlar yer alabilir. Stresin doğal cevabı olan “Kaç veya Savaş” moduve kararı bedenimizi yorar. Yüksek maliyetli bir çalışma modudur. Adrenalin yükselir, kandaki şeker miktarı kol ve bacaklara enerji sağlamak için yükselir ve taşıyıcı rolündeki kanımız basınç nedeniyle damarlarımıza baskı yapar. Paralelde, yüksek enerji harcayan sindirim sistemimiz durdurulur ve içimizdeki besinler vucuda zarar vermesin diye, alttan üstten boşaltılır. Hayvanlarda normale kurtuluş veya ölüm, kısa sürede gerçekleşir. Fakat insanlarda bu süre, zihinsel faktörler nedeniyle, aylarca bile sürerek, bedenimize zarar vermektedir. Bu etkiler genellikle kişinin stresle başa çıkma mekanizmalarına ve stres etkenlerinin sürekliliğinebağlı olarak değişebilir.
Bunların belirtilerinden bahsedebilir misiniz?
Elbette! Stresin biyolojik belirtileri arasında hızlı kalp atışı, terleme, titreme, kas gerginliği, sindirim sorunları, baş ağrısı ve solunum problemleri gibi fizyolojik yanıtlar bulunur. Fiziksel belirtiler arasında ise uyku bozuklukları, yorgunluk, iştah değişiklikleri, cilt problemleri ve baş ağrıları sıkça görülebilir. Bu belirtiler stresin yoğunluğuna, süresine ve bireysel tepkilere bağlı olarak değişebilir.
Eğitimle stres arasında son dönemde ciddi verilererastlanıyor. Eğitimli olmakla, stres arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğitim seviyesi ile stres arasındaki ilişki karmaşıktır çünkü birçok faktör bu ilişkiyi etkiler. Eğitimli bireyler genellikle daha fazla kaynak ve destek ağına sahip olabilirler, bu da stresle başa çıkmalarını kolaylaştırabilir. Ancak aynı zamanda yüksek eğitim düzeyi, iş gereksinimleri veya rekabetçi bir ortam nedeniyle daha fazla stres kaynağı da olabilir. Sonuç olarak, eğitim seviyesi ve stres arasındaki ilişkiyi tam olarak anlamak için bireysel deneyimler, sosyal koşullar ve kişisel faktörler gibi birçok değişkeni göz önünde bulundurmak önemlidir. Kişinin hayatta ne yapmak istediğini, ne olmak istediğini bilmesi yani hayat hedefini iyi belirlemiş olması, stres faktörlerini azaltması veya dikkate almaması açısından çok önemli. Yaşamımızda ana yolumuzda hedefimize ilerlerken, etki altında kalarak veya yanlışlıkla yan yollara sapabiliyor ve oranın problemleriyle uğraşmaya başlıyoruz. Bu durum bizi hedefimizden uzaklaştırmakla kalmıyor, tali problemlerle bitmek bilmeyen bir mücadeleye sokabiliyor. Bu da ana yoldan uzaklaşmış bireyin boş yere yakıtını tüketmesine neden oluyor. Yoldan çıktığını fark edip, ana yola geri dönmesini akıl edebilirse stres yok olacağı gibi, mutlulukve huzur duygusu hakim olacaktır. Bu da farkındalık çalışmalarıyla sağlanabiliyor.
Büyükşehirlerde yaşayan her yüz kişiden otuzu psikolojik rahatsızlık içinde, bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz? Ne durumdayız millet olarak?
Bu istatistik, büyükşehirlerde yaşayan insanların psikolojik sağlığına yönelik önemli bir endişeyi yansıtıyor. Büyük şehirlerde yaşam, yoğun iş temposu, trafik, yalnızlık, rekabetçi ortamlar ve diğer stres faktörleri nedeniyle psikolojik rahatsızlıkların daha yaygın olabileceği bilinmektedir. Toplum içinde hatta birbirinden kopuk kalabalık içinde birey kendisi olmaktan uzaklaşıyor. Birlikte yaşamak aslında hiç kolay birşey değil. Yani bir olmak varken, iki olmak, yirmi olmak, iki milyon olmak ve bunların birbirinin hak ve fikirlerine saygılı olmaları, ortak yaşamı zorlaştırmaktadır düşüncesindeyim. Bu durumu iyileştirmek için toplum olarak psikolojik destek ve farkındalık konusunda daha fazla çaba sarf etmemiz gerekebilir. Ancak birey olarak, bulunduğumuz şartları kabul etmeliyiz ki çıkış yolu bulalım. Yani hem şehirde yaşayıp, hep şikayet etmek, bitmeyecek bir savaşın içine girmektir. Büyükşehirde yaşamanın zorlukları olduğunu kabul ederek yola çıkarsak ve aynı zamanda yaşam hedefimiz için burasının uygun olduğunu düşünüyorsak, stresi kendimiz azaltacağız. Şartları kabullenmek zaten stresi çok azaltacaktır. Ardından gücümüzü toplayıp, bu faktörlerden nasıl uzaklaşabileceğimizi planlayabiliriz. Bakın benim iş yerimle evim arası servisle ortalama 45 dakika sürüyordu. Bir arkadaşım ömrünün serviste geçtiğini söyleyerek Yönetime savaş açtı, işyerinin başka lokasyona taşınmasını istedi. Bir başka arkadaşım, aynı sebepten ötürü, istifa edip, başka şirkette çalışmaya başladı. Bir yıl sonra o şirket, maliyetlerden dolayı ofisi şehir dışına taşıdı. Bir başka arkadaşım ise, ev ile iş arasında kendine ayırabildiği tek zamanın bu seyahat anı olduğunu söyleyerek yol boyunca gidiş dönüş, her gün bir film bitirdiğini söyledi. Anlatabilmişimdir umarım.
Stresten kurtulmak bireyin elinde midir?
Stresten kurtulmak tamamen bireyin elinde olmayabilir, ancak stresle başa çıkmak için etkili yöntemler geliştirebilirler. Örneğin, stresle başa çıkmak için düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, meditasyon veya derin nefes almak gibi gevşeme tekniklerini uygulamak önemli olabilir. Ayrıca, stresi yönetmek için terapist veya danışmanla çalışmak da yardımcı olabilir. Herkesin stresle başa çıkma yöntemleri farklı olabilir, bu yüzden kendine en uygun yöntemleri bulmak önemlidir. Diğer yandan birey yaşam hedefini tam belirleyememişse savrularak yaşayacak ve hayatı anlamsız bulacaktır. Yaptığı her iş, aldığı her karar anlamsız gelecek ve sevmediği mutlu olmadığı bir hayatı yaşamak da en büyük stres kaynağıdır. İstemediği işi yapmak, istemediği şehirde yaşamak bunlar düzenli stres, tansiyon, sindirim sıkıntıları, seker hastalığı, kalp krizi veya felç ile sonuçlanabilir.
Toplumdaki alkol, sigara, internet bağımlılığı vb. zararlı alışkanlıkların stresi arttırmasındaki dolaylı ve direkt ilişkileri üzerinde neler söylersiniz?
Alkol, sigara, internet, cep telefonu gibi bağımlılık yaratan etkenler, bir sure bizi, düşüncelerimizi stres etkeninden uzaklaştırmaya yarar fakat bunlar ana aktivitelerimiz haline gelirse , o zaman durum vahimdir. Bunlar vücudumuza uzun sürede zarar verirler. Örneğin Alkol, rahatlatıyor gibi görünse de zamanla karaciğerimizi yorar, sigara akciğerlerimizi ve damarlarımızı mahveder, kurutur. Internet kullanımı hayatı kolaylaştırıyor ancak bel, omurga ağrılarına, obeziteye varan hastalıklara sebep olmaktadır. En güzeli hepsinden azar azar tadına vara vara yapmak olacak.
Hocam son soru olarak stresten kurtulmada pratik olarak neler önerirsiniz? Sıradan gündelik hayatta stresle başa çıkmanın altın kurallarını paylaşır mısınız bizimle?
Altın mı bilmem ama benim kendi pratiğim şudur:
Kısaca özetlemem gerekirse, dur ve icine düştüğün durumu kabullen. Sakinleş. Savaşayım mı kaçayım mı, kararını ver. Alacağın aksiyon seni hayat hedefine, başarıya, huzura taşıyacak mı? Onu yap.
En önemlisi, çevrene danışma… Farklı düşünce ve öneriler, stresini artıracaktır. Bunu Uygulamak, sıradan gündelik hayatta stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilir. Ancak, herkesin stresle başa çıkma yöntemleri farklı olduğu için kendinize en uygun olanları bulmak önemlidir.
INSTAGRAM: @levend.abay.hikaye_podcast
email: levend.abay@gmail.com