11:03 - Uyku problemleri beynin yaşlanma hızını etkiliyor
10:16 - Yetkisiz çakara ceza artacak, bekçi üst araması yapabilecek
10:12 - Duruşma ambulans şoförü Gıyasettin’in itiraflarıyla başladı!
10:34 - Tolga Sarıtaş: Zeynep’in o hareketine eriyorum
08:25 - Fidan’dan F-16 alımı için açıklama!
20:45 - Bitcoin’den yeni bir rekor!
17:28 - Zelenskiy: ‘Hepsini kullanacağız’
17:24 - Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç’a ev hapsi cezası verildi!
20:09 - Doktor, hastayı taciz etti
Öncelikle sosyolog kelimesinin tanımı ile başlayalım.
Bireylerin, kültürlerin, örgütlerin ve sosyal kurumların geliştirdiği süreçleri inceleyerek toplumu ve sosyal davranışları inceleyen, sosyoloji bilimini okuyan kişidir.
İnsan doğası gereği yazın sıcaktan kışın soğuktan kendi korumak için bedenini örtmek zorundadır. Giyinme hali dönemsel olarak statüye dahi dönüşmüştür.
Tarih içerisinde her dönemin her ülkede farklı bir ruhu olduğu gibi her ülkenin de farklı bir kıyafet şekli de olmuştur. Giyinmek eylemi aynı zamanda simgeleşmeye de dönüşmüştür. Simgeleşmeyle beraber kişinin toplum içerisinde ne iş yaptığının anlaşılması gibi durumlar meydana getirmiştir. Hatta bazı kıyafetleri gördüğümüzde; hangi dönemde hangi ülkede kimlerin kullanıldığını bile anlıyoruz. Kaftan gördüğümüzde, Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahları aklımıza gelirken, beyaz, bukleli ve uzun saç şeklinde bir peruk gördüğümüzde de Avrupa 16-17 yy. yargı sistemi aklımıza geliyor.
Gördüğümüz gibi her dönem farklı giyim şekli var.
Gelelim günümüze;
Moda kavramını artık her an kullanır hale geldik. Sürekli bir değişkenlik ve sürdürülebilirlik içerisinde.
İçinde bulunduğumuz toplumda, her birimiz sıkılgan, sürekli yenilik ve haz arayışında olan bireylere dönüştük.
Sıkıldığımız her şeyi hayatımızda hızla değiştiremeyeceğimiz bir gerçek. Bununla birlikte değişim de arıyoruz. Buna en uygun alan giyim-kuşam yani moda alanı.
Buraya kadar benim için her şey normal. Ancak moda olarak bize sunulanı yapmazsak çağ dışı bırakılacakmışız algısının yaratılması durumu oldukça üzücü.
Mağazalarda kıyafetlere baktığımda; ya çok açık ya çok kapalı veya ya çok dar yada çok bol. Ne yazık ki ortalama bir denge dahi bulunmamakta. Uç noktalarda olan her şey moda adı altında normalleştirilip bize sunuluyor.
Açıklığın modernlik, kapalılığın tutuculuk olarak algılatılmaya çalışıldığı bir dönem içerisindeyiz. Oysa ki mantıksal düşündüğümüzde bunları hiçbirinin olmadığını görebiliriz. Kıyafetin şekli ile değil, yaptıklarımızla, ürettiklerimizle var olmalıyız.
Ayrıca dünyada moda diye algılatılan şeyler; toplumların dinamiklerine, örf-adet, gelenek ve göreneklerine göre fazlaca değişken bir tutum sergilemekte.
Kıyafetlerimiz ortalama her on yılda bir tanınamaz hale geliyor. Bu durum kadın modasında da erkek modasında da aynı.
Zaman içerisinde kıyafetlerimizle birlikte düşünce yapımız da tanınamaz hale geliyor. Sonuç olarak da toplumsal ve kültürel olarak dezerformasyona uğruyoruz.
Modacılarımızın, topluma sunacakları kıyafetleri ama ithal olsun ama kendi üretimleri olsun toplumun norm ve değerlerini dikkate alarak tasarlamaları gerektiğini düşünüyorum. Dünyada bir şey moda oldu diye ülkemizdeki kişilerinde kendi özlerini bile inkar edecek duruma gelecek şekilde giyindiklerini görünce üzülüyorum.
Özellikle aile içinde bu durumlarla fazlaca karşılaşıyoruz. Moda olarak sunulan bir şeyi herkes kullandığı için, o kıyafeti de giymezse ergen-genç, arkadaş ortamından dışlanacağını düşündüğünden o kıyafeti giyebilmek için ailesi ile çatışma yaşıyor veya ailesinden gizli gizli o kıyafeti toplum içinde kabul görebilmek amacıyla giyiyor. Bu verdiğim örnek; çok sık karşılaştığımız bir durum. Bu durum aile içi şiddete kadar gidip, aile ile çocuğun arasında duygusal anlamda uçurumlar yaratarak zaman içinde travmalara sebep olabiliyor.
“Sağlıklı toplum” söylemini her alanda duyar olduk. Sağlıklı toplum, ailede başlar. Bireyler, yetişkinlik dönemi öncesinde kendini bulma aşamasındaki süreçte ailesi ile ne kadar az çatışma yaşar, ailesinden ne kadar destek alırsa o kadar sağlıklı bir yetişkine dönüşür. Yaşamı içerisinde birçok farklı alanda mücadele edecek ergen gencimiz bir de kıyafet yüzünden ailesi ile tartışması gerekmemektedir.
Sağlıklı toplum kavramının birçok dinamiği vardır. Bunlardan biri de moda sektörü. Çünkü kıyafet dönem dönem bir ötekileştirme ve sembolleştirme aracı bile olabilecek niteliktedir.
İşte bu yüzden modacılarımızın, toplumsal değerlerimizi, bireylerin uğrayacağı ( aile içinde ve ya kamusal alanda ) ötekileştirme gibi kavramları da göz önünde bulundurarak toplumun her kesimine göre farklı tarzda ürünler tasarlayabilmek için sosyologlar ile iş birliği içerisinde çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Toplumsal olarak kabul görüp, aynı zamanda kişi aynaya baktığında kendini iyi hissettiğinde, kendine ve topluma faydalı bir birey olur.
Çünkü giyinme sanatı, kişinin ruhsal durumunun dışa yansımasıdır.
Saygılarımla;
Süreyya Kocadağ
Sosyolog
Uzm. Aile Danışmanı-Dikkat Eğitmeni
Eğitim-Danışmanı