20:45 - Bitcoin’den yeni bir rekor!
17:28 - Zelenskiy: ‘Hepsini kullanacağız’
17:24 - Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç’a ev hapsi cezası verildi!
20:09 - Doktor, hastayı taciz etti
20:07 - “Bugün Nevzat Bahtiyar da suçsuz olabilir”
17:03 - Bu defa da ‘özel tıp merkezi’ skandalı!
23:06 - ABD Kongre binasında hareketli anlar!
10:10 - Öcalan çağrısıyla gündem yaratan Bahçeli’den yeni hamle.
12:44 - Tutuklanan baba cezaevinde intihar etti
12:00 - Akaryakıtta tabela değişti! Bir zam bir indirim geldi
Çağımızın sorunu dikkat ve odaklanma. Çocuğundan büyüğüne kadar hepimiz aynı şeylerden şikayetleniyoruz.
Oysaki dikkatimiz bizim en büyük gücümüz. Bize özel ve yönetilebilir.
Dikkatimizi verdiğimiz şeyler tercihimiz. Bu tercihler hayatımızı belirlemekle kalmıyor bizleri yeniden şekillendiriyor.
Hiç durup bakıyor muyuz, dikkatimizi neye, kime, nereye verdiğimize.
Nereye nasıl baktığımızla ilgili birçok durum.
Nereye ilgi ve sevgi ile bakarsak orası güzelleşir, yeşerir.
Hawaii şamanlarının “enerji dikkatin olduğu yere akar” diye bir öğretisi var.
Biz nereye bakıyoruz?
Farkında mıyız?
Bu satırları okurken sen neredesin? Bir bak etrafına… En çok ilgini ne çekti git onunla iletişime geç, “merhaba” de… Halini hatırını sor… Belki bir çocuk, belki bir ihtiyar bak nasıl güzel geri dönüş alacaksın.
Mesela;
Bir çocuğa ilgini, gülen yüzünü veriyorsun, hemen alıyorsun karşılığını gözlerinde ışıklar parlıyor. Gönlün şenleniyor.
Sevdiğine dikkat veriyorsun, kendini onun kalbinde paha biçilemez buluyorsun.
Kendine ilgini veriyorsun, yenilendiğini, tazelendiğini, özgürleştiğini hissediyorsun.
İnsanların derdi aslında pek de karşısındaki kişiler değil. Sadece “kendi…”
İnsan karşısındakine en fazla 20 saniye kulak verebiliyormuş.Bu şartlar altında odak süremizin ne kadar kısa olduğunu fark ettik değil mi?
Sonrası; kendi düşünceleri, anlatmak istedikleri, cevapları, yorumları, üste çıkma çabaları, kaygıları…
Ardından kendi kendine sohbet, geçmiş anılar, hüzünler ve aynı düşünceler üstünde rölantide beklemeler…
Bu koşullarda kendimizle sürekli iki kişilik açık oturum halindeyiz demek ki.
Sadece kendimizle odaklı aynı şeyleri konuştuğumuz için günlerin de birbirine benzediğinden bahsediyoruz.
Son bir aydır üzerimde hep bir ağırlık var diye düşünüyorum.Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Üretmem gereken onca şey varken ben hep kaçış halindeyim. Planlı ve programlı çalışmalarımı bile zamanında yapamadığımı düşünüyorum.
Üzerimde ağır pamuk yorganlar varmış hissindeyim. Kıpırdamakta özgürmüşüm de elim ayağım bağlıymışçasına bir his. Tıpkı üzerime manda çökmüş gibi.
Bu ara kiminle konuşsam böyle bir durum içerisinde ve birçoğumuzun da böyle hissettiğini biliyorum.
Nedenlerine baktığımda; kendimdeki sorunu bulmakla beraber genel olarak da biraz sorunu çözmüş durumdayım.
Tabi ki “dikkat”… Dikkatimiz en çok nerede?
Sosyal medya, haberler, izlediklerimiz, hikayeler, hashtag”ler, kaygılarımız, harekete geçmekten çok yapanları izleme merakımız…
Haberler sürekli karamsarlık aşılamakla beraber gerçeklerden ziyade kurgusal olaylara yer verip “Allah’ına şükret bak bugünü de böyle atlattın, beterin beteri var” tarzda. Bu kadar karamsarlığın olduğu yerde insan mutluluk arıyor. Bize de mutlu olacak yer olarak sosyal medyada; olamadığımız şahane yerleri, yaşayamadığımız tatlı anları, göremediğimiz güzel günleri hayal ederek izlemek kalıyor.
Çaresizliğimizi sosyal medyada avunarak geçiştiriyoruz.
Başkalarını izlemekten bitap düşmüş ruhumuzda yeni başlangıçlara heves kalmıyor.
Başkalarının hikayesini izleyeceğim diye kendi hikayemizi yazmaya da fırsat kalmıyor.
Kendimize hikaye yazacak zamanda bırakmıyoruz sosyal medya bağımlısı olduğumuz için.
Uzaklarda başkalarının yaşadığı hayatları izleyerek, kendi hayatlarımızı yaşamaya çalışıyoruz sadece. Duygu durumumuzu da izlediklerimiz belirliyor tabii ki. “Elalemneler yapmış” diye başlayan söylemler yerini hüzne ve birazda karamsarlığa bırakırken kendi hikayemizi yazmamıza da izin vermiyor.
Gün bittiğinde günümü gözden geçiyorum.
Bugün neler yaptım, neler izledim, neler okudum?
Yaşadım mı yoksa başkalarının hikayesini mi izledim?
Kısacası seyirci miydim hayatımda oyuncu mu?
Eğer seyirci olduğum kısım çoğunluktaysa, dikkati biraz kendi hayatımızdaki oyunculuğa mı versek?
Bu hayatta bir kere varsın, hayatın tek ve yegane… Yaşama şekline göre hayat, neşeli anlarla ve sürprizlerle doludur.
Yaşamasını bilmek gerekir.
Unutmayalım, tercihlerimiz hayattaki yaşam şeklimizi belirler.
Dikkatimiz kendimizde olsun ki, yaşamımız yeşillensin, dallansın, budaklansın neşe ile kahkahalarla bitirelim bu ömrü…
Ne ekersek onu biçiyorduk değil mi?
Saygılarımla
Süreyya Kocadağ
Sosyolog
Uzm. Aile Danışmanı-Dikkat Eğitmeni
Eğitim Danışmanı