10:34 - Tolga Sarıtaş: Zeynep’in o hareketine eriyorum
08:25 - Fidan’dan F-16 alımı için açıklama!
20:45 - Bitcoin’den yeni bir rekor!
17:28 - Zelenskiy: ‘Hepsini kullanacağız’
17:24 - Mehmet Ali Erbil ve Serdar Ortaç’a ev hapsi cezası verildi!
20:09 - Doktor, hastayı taciz etti
20:07 - “Bugün Nevzat Bahtiyar da suçsuz olabilir”
17:03 - Bu defa da ‘özel tıp merkezi’ skandalı!
23:06 - ABD Kongre binasında hareketli anlar!
10:10 - Öcalan çağrısıyla gündem yaratan Bahçeli’den yeni hamle.
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?
Adım İstikbal Türüt, 10 yıldan fazla süredir Toronto’da yaşamaktayım. Ortaokul yıllarımda Agatha Christie kitapları okuduğumu hatırlıyorum. Gece yatmadan önce okuduğum kitaplardan aklımda kalanlar ise çözmeye çalıştığım cinayetler ve yaşadığım korkular. Yani geri dönüp baktığımda kitap okuma serüvenim korku kitaplarıyla başladı diyebilirim. Gerçekten ışığı kapatamıyordum uyumak için korktuğumdan dolayı. Daha sonra lise yıllarımda esas okumalarım başladı diyebilirim. Kabataş Erkek Lisesi mezunuyum. Hem hocalarımızın tavsiyeleriyle hem de arkadaş ortamından dolayı kitap okumanın adet haline geldiği bir yer Kabataş Erkek Lisesi. Bu yıllarda Dostoyevski, Tolstoy, Jack London, Kazancakis, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin gibi daha birçok yazarın kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. Lise sonrası Kur’an-ı Kerim tefsirleri, hadis kitapları gibi dini kitaplar okumaya başladım ki o kısım daha uzun bir serüven oldu benim için. Ama iş ne zaman yazar olmaya başladığıma gelirse, işte oranın tanımlanabilen bir başlangıcı yok benim için. Bu benim genetik mirasım; çok erken yaşlardan beri derdimi, üzüntümü, sevincimi, çözümümü hep yazarak anlatmışımdır. Hele hele gönlümü taşıyamaz olduğum anlarda mürekkebin parmak uçlarımdan kan damlar gibi damladığını hissediyorum. Parmaklarımın arası açılıyor ve yorulana kadar yazıyorum. Yorulduğum için bıraktığım çok mektubum olmuştur.
Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?
Ben bir şairim. Kurgu yazamıyorum. Hayal gücüm geniş, kafamda hikayeler kuruyorum, hatta bazen bir rüyada başlı başına bir hikaye görüyorum ama ben yalan söyleyemiyorum. Belki en fazla abartabilirim. Ondan bile rahatsız oluyorum. Dolayısıyla yazdığım hikayemsi şeylerin mutlaka gerçek olması gerekiyor. Bu söylediğim çok çocukça, belki de komik gelecek insanlara, belki de bir gün parmakla gösterilen bir yazar olabilmemin önündeki en büyük engel ama olsun, ben yine yalan söyleyemiyor, yalan yazamıyorum. Bu yüzden şiir yazıyorum, yalanı olmayan şiirler. Ya da günlük sorunlara çözümler veya fikirler vs. Söylemek istediğim, uzun zamandır şiirlerimi kitap haline getirme fikri vardı. Hatta çok genç yaşta bir denemem olmuştu ama şimdi bahsetmek istemediğim engelleri aşamadım diyelim. Şiir benim için eşittir ilham. Yani şiirin konusu dahil her şeyi ilhamdır benim için. Evet, üzerinde çalışılıyor, düzeltmeler, eklemeler, demlenmeler yapılıyor ama bunlar hep tali işler. Babam da şair olduğu için ve doğaçlama türkü söyleyip yazdığı için, şiir hep böyle kalmış benim aklımda, o anda gelen şey yani. Tabii her zaman o anı yazıya dökme şansı olmuyor, o yüzden benim için öyle de bilmiyorum her şair için öyle mi unuttuğum şiirler veya sözler en iyileriydi. Tabii ki teknolojiden çok fazla faydalanıyorum. Telefonla şiiri yazıya geçirmek de zaman aldığı ve unutmaya vesile olduğu için, telefonumda ses programı var, onu kullanıyorum. Sonra zamanla o sesleri yazıya geçiriyorum. Araba sürerken de, gece yatarken de veya gecenin bir saati uyandığımda da en iyi yöntem bu. En az unutma bu ses kayıtlarıyla sağlanıyor. Telefonumda her an yüzlerce ses kaydı vardır. Temize geçilmişler ve geçilmeyi
Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?
Yurtdışında yaşadığım için bu süreç Türkiye’de yaşayanlar göre yani yüz yüze iletişim kurma fırsatı olanlara göre biraz farklı gelişti. İşlerim çok yaver gitti de diyebilirim. Aslında kitap basılmadan önce şiirlerimin edit edilmesi gerektiğini düşündüm. Bu yüzden internette editör arıyordum. Sonra bir platform vasıtasıyla sevgili Burak Mert Oldaç’la tanıştım. İlk başta kitabımı edit etti kendisi. Daha sonra ben nasıl basabileceğimizi sordum. O bana birkaç alternatif anlattı. Daha sonrası, tamamen Burak Bey’in yönlendirmesiyle gelişti. Henüz kendisiyle yüz yüze tanışmadım ama bildiğim kadarıyla kendisi de yazar ve bir yayın evi yöneticisi. LunaYayınları’yla konuştu, onlardan da olumlu sonuç gelince süreç başlamış oldu. Dediğim gibi bu süreçte en büyük yardımcım önce Burak Bey, daha sonra da Luna Yayın Evi çalışanları. Her iki tarafa da çok teşekkürlerimi bu vesileyle bir kez daha iletiyorum.
Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
169 sayfalık bir kitap. Önce mısra-şiirlerle başlıyor, sonra dizeler, sonra dörtlükler, sonra da kısa ve uzun şiirlerle bitiyor. Eğer konu başlığı söylemem gerekirse kitabın içinde aşk, din, toplum ve siyaset şiirleri var. Bazıları gizemli, bazıları daha açık ama hepsi samimi, hepsi yürekten, hepsi akıllanmış bir kalbin şiirleri.
“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkma heyecanını taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
İnsana kendisini iyi hissettiriyor diyebilirim. Size ait, sizden dışarı dökülmüş bir ürün. Artık ayrılmayacağınız bir parçanız. Merak ediyorum, ikinci kitabını yazmak istemeyen bir yazar var mıdır acaba? Bu konuda okuduğum klasik birçok fikir ve söz geliyor aklıma ama burada onları tekrar etmenin bir anlamı yok. Benim için ilk kitap olgusu daha çok bir aidiyet hissiyle örtüşüyor. Yani bir başarı hikayesi değil, ben kitap yazmasaydım da şairdim. Yani bir iş başarmaktan daha çok bana ait bir ürün hissi hâkim.
Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?
İlk tavsiyem, test etmeleri; kendilerini test etsinler. Yazdıkları gerçekten güzel mi, beğeniliyor mu? Herkes beğenmek zorunda değil ama hedefledikleri bir grup insan onları beğenmeli. Yoksa hayal kırıklığı yaşayabilirler. Bu dediğim şeyler için şu anda sosyal medya çok verimli bir ortam, şiirleri saklamadan paylaşabilirler. İnsanların yorumlarına göre kendilerine bir yol çizerler. Yani şiir özelinde konuşursak, bence birkaç kitap olacak şiiri varken bir kitap yapmakta iyi bir yol olabilir. Hem seçme fırsatı olur hem beğeni oranı daha yüksek olanları seçerler. Demek istediğim, teknik konulara da dikkat etmek lazım.
Peki, Kıyıda Bekleyenler’e neler söylemek istersiniz?
Kıyıda bekleyenleri ikiye ayıralım: ben ve diğer bekleyenler. Ben artık beklemek istemiyorum, deniz ortasında dalgalarla boğuşmak, hayatı daha verimli yaşamak istiyorum hem kendim hem ailem hem de insanlık için. Kitap yayınlamam, fikirlerimi sosyal medyada geniş kitlelerle paylaşmam bu işin ilk adımları. Umarım yakın zamanda gerisi de gelir. Diğerlerine ise klasik cümlelerle cesaret ve kararlılıklarının onları istedikleri yere götüreceğine inanmalarını tavsiye ederim. Hayatta bazen zor dönemler yaşanabilir, ancak bu süreçler genellikle büyük fırsatların habercisidir. Sabırlı olun, hedeflerinize odaklanın ve asla pes etmeyin.