SON DAKİKA

Milliyet Haberleri | Gündemi Yakından Takip Edin
Corona

Geleceğimiz Dediğimiz Çocuklarımıza Nasıl Zarar Veriyoruz?

Geleceğimiz Dediğimiz Çocuklarımıza Nasıl Zarar Veriyoruz?
Bu haber 17 Ocak 2025 - 13:00 'de eklendi. 749 kez görüntülendi.

Bu gezegen her geçen gün tuhaflaşıyor. Gezegen mi yoksa gezegenin içinde yaşayan homo sapines türü mü tuhaflaşıyor? Sanırım homo sapiens türü kendi ile beraber gezegeni de kendine benzetiyor. Dünyanın aslında biz insan nesline pek de ihtiyacı yok gibi görünüyor. Pandemi sürecinde doğanın ne kadar iyiye gittiğini hep beraber gözlemledik. Küresel ısınmaya karşın hava olaylarında ki düzelmeler, denizlerdeki kirliliğin azalmasıyla İstanbul boğazında görülen yunuslar gibi çeşitli örnekler sayabilirim. Demek ki gezegende sorun yok…

Sorun mu? Biz insanlarda uyguladığı kurallarda ve kendine koyduğu sınırlarda. Yani modern dünya adı altında fazlaca ilkel bir yaşam kurmuş durumdayız insan nesli olarak. Bu ilkel yaşam şekline işçi yetiştirmek için eğitimhaneler açıyoruz.Geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızı, sistemli şekilde kurgulanmış olan kurumlara yetiştirilmesi için severek yolluyoruz. Tek çaremiz sistemli olarak kurgulanmış eğitim sistemi çünkü.  Çocuklarımızın tek tipe dönüştürülmesini zevkle izleyip üstüne bir de müthiş bedeller ödüyoruz. Tek tipe dönüşmeyen, dönüşmeyi reddeden çocuklarımızda, gönderildiği eğitim kurumlarından, çocukların arkadaşlarından, arkadaşlarının ailesinden şikayet alıyor ”uyumu bozduğu” gerekçesi ile. Ardından telaşlanan, panikleyen ne yapacağını bilmeyen çaresiz anne babalar. Çocukları istenilen kalıplara uygun olması için arayışa giriyorlar. Oysa ki insanın en büyük özelliği bireyler arasındaki farklılar değil miydi? Aileler bu arayış ve çaresizlikle beraber sürü psikolojisi içinde çocukları dışlanmasın diye “ilaç” veriyorlar. (Bazı durumlar için gerçekten ilaç kullanılması gerektiği bir gerçek.) Bu uyumsuz denilen özgür ruhların ehlilleşmesini hüzünle izliyorum. Bu küçücük bedenlere basit sorunlar için kimyasal madde giriyor ve sonrasında her çocukta görülmemekle beraber farklı yan etkiler gerçekleşiyor. Bunu yapmak istemeyen aileler ve çocukları zaman tek tipe dönüşmediği için dışlanabiliyorlar ve ya farklı zorbalıkla karşı karşıya kalabiliyorlar.

Aslında biz ailelerde kolaycılığa kaçıyoruz. Hepimizin elinde çağın gerekliliği, amacı iletişim olan fakat farklı amaçlara hizmet eden telefonlar. Artık orada yaşıyoruz, orada sosyalleşiyoruz. Bize verilenle yetinip araştırma, sorgulama, geliştirme ve üretme duyumuzu yitirmiş şekilde yaşıyoruz. Sonra geleceğimiz olan yavrularımız “neden böyle oldu?” diye sorguluyoruz. Kafamızı o gömüldüğü yerden kaldırıp kendi içimizde aydınlanma yaşamaz isek bize mecbur tutulan bu yaşam biçimini yaşamak zorunda kalırız.

Bu dediğimden “kendimizi toplumdan dışlamalıyız” diye bir anlam çıkarmamak lazım. Toplumun gerektirdiği şekilde yani en basit düzeyde gereğini yapıp, kendi bireysel aydınlanmamızı yaşayıp, çocuklarımızı da ona göre eğitmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Okullarda bilim ve sanat tarihi yerine savaş tarihi okutuluyor. Küçücük beyinler önce bilgisayar oyunları ile sonrasında daokul müfredatıyla birlikte “öldürmek” kavramıyla tanışıyor. Ve kendinden önceki neslin nasıl birbirlerini öldürdüğünü anlıyor. Ve eğer kendisi ile aynı topraklarda doğmadıysa bir insanı öldürmek normalleşiyor. Kendinden olmayanı öldürmeyi öğrenen çocuklarımız içindeki şiddeti ve öfkeyi bir süreliğine de olsa bastırabiliyor. Öldürmeyi öğrenen bu çocuklar ilerleyen yaşlarda ilk fırsatta “kendinden olmayan başka bir çocuğa (veya insana)” zarar veriyor. Hani hepimiz şu anda dünyada gerçekleşen “bölgesel savaş” olaylarında “çocuklar ölmesin” diye sosyal medyadan sadece konuşuyorduk. Eyleme geçirmediğimiz düşünce ve davranışımızın dünya çocuklarına ve insanlığa etkilerinden biri…

Bilim, sanat ve sporun eğitim içerindeki yerinin arttırılarak, çocuklarımızı araştırmaya, öğrenmeye açmanın yollarını aramalıyız. Öğrenmenin ve üretmenin hazzını alan çocuklarımız, gereksiz yere pc-telefon başında zaman harcamanın boşluğunu yaşamayıp, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi sorunları çalışmalar arasında merak uyandıran alanlara yönelterek, dikkatli olmayı öğrenmeyi ve kendi dürtüselliğini yatıştırmayı öğrenecektir. Bu çalışmalar sırasında arkadaşları ile sosyalleşerek toplum içinde nasıl davranması gerektiğine de kanaat getirecektir. Böylelikle çocuklarımız kendi farklılıklarının farkında olup, kendilerine yeni şeyler katarak aydınlanıp, kendinden sonraki nesiller için; savaşların olmadığı, çocukların ölmediği, eşitliklerin olduğu, üreten, ürettiği kadarını tüketen, dünyanın çok daha güzel yaşanılır hale geldiği, kültürel ve ekonomik açıdan kaliteli bir miras bırakmış olacaktır.

Saygılarımla;

Süreyya KOCADAĞ

Sosyolog

Uzm.Aile Danışmanı- Dikkat Eğitmeni

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER